Haber

Erhan Usta: “Erdoğan Bey Kötü Yönetiyordu, Bu Sistem Kötü Yönetimi Kurumsallaştırdı”

İYİ Parti Küme Başkan Yardımcısı Erhan Usta, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda bütçe görüşmelerinde; Türkiye’nin küresel endekslerde gerilediğine işaret ederek, “Peki, bunun neden olduğunu düşünmemiz gerekiyor. Asıl sebep Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi. Bunu söylemiyorum: Sayın Erdoğan iyi yönetiyordu, iyi bir adamdı.” cumhurbaşkanı ya da başbakan bu sistem geldi ve işler daha da kötüye gitti Sayın Erdoğan kötü. “Bu sistem kötü yönetimi kurumsallaştırdı” dedi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda 2021 yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Bütçe Kanun Teklifi görüşülüyor. Müzakereler 12 gün boyunca kesintisiz devam edecek. İYİ Parti Grup adına konuşan Grup Başkanvekili Erhan Usta, şunları söyledi:

“BÜTÇE GİDERLERİ GEÇEN YILIN BÜTÇESİNE GÖRE YÜZDE 155 ARTTI”

“100’üncü bütçeyi konuştuğumuz bu günlerde AK Parti iktidarı Türk milletinin ve kamu maliye tarihinin ayıbını yaşatmıştır. Bu ayıp şudur: Bu yılki bütçenin bütçe giderleri bir önceki yıla göre yüzde 155 artıyor. Geçen yılın bütçesi.Bütçedeki büyümenin nedeni hizmetin büyümesi değil,”Bu bizim yüz yıllık tarihimizde bir kez oldu. Bu ikincisini AK Parti hükümetlerinin 21. bütçesinde görüyoruz. İkinci ayıp da şu: 2022 bütçesinde, şu anda hükümetin getirdiği harcamalarda çok büyük sapma var. Miktar, 2022 bütçesinin başlangıç ​​bütçesinin yüzde 179’u. Bu 1943’ten beri, yani İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez yaşadığımız bir şey, 79 yıldır yaşanmayan bir utanç.

“HAZİRAN AYINDAN SONRA MİLLETİMİZ İÇİN MERHABA BÜTÇE OLACAĞIZ”

21’inci bütçe AK Parti için bir veda bütçesi gibi görünüyor. Bunu hazirandan sonra milletimize merhaba bütçesi haline getireceğiz. Bu bütçenin önceliklerini değiştireceğiz. Çünkü bu bütçede israf var, şatafat var, egemenlik var, patronaj var, KKM var, faiz lobisi var, kamu-özel işbirliği ödemeleri var, yağma var. Buna karşılık bu bütçede esnaf yok, çiftçi yok, emekli yok, işçi yok, EYT üyesi yok, gelir dağılımında düzeltme yok, üretim yok, Ar-Ge yok, teknoloji yok bu bütçede. Bütçenin tüm önceliklerini inceledik ve bu bütçenin önceliklerini Haziran ayından sonra değiştireceğiz.

Bu sistemde kurum yok, bu sistemde kural yok. Bu sistemde uyum yoktur. Bu sistemde akıl ve bilim yoktur, inat vardır. Bu sistemde istişare yoktur, bu sistemde istikrar ve kontrol mekanizması yoktur. Bu sistem kuvvetler ayrılığını tamamen ortadan kaldırmış bir sistemdir. Bu sistem ve uygulama milleti fakirleştirmiş, fakirleştirmiş, gelir dağılımını bozmuştur. Üretken yatırımları kovdu ve yerini kiraya bıraktı. Türkiye’yi yalnızlaştırdı, bağımsız dış politika yapmamızı engelledi, gençlerimizi bu ülkeden kaçmak istedi. Onun için ‘parlamenter sistem’ diyoruz.

AK Parti hükümetlerinin ilk döneminde, ilk on yılında enflasyonla mücadelede önemli çalışmalar yapıldı. Enflasyon tek haneye, yüzde 5’e, yüzde 6’ya çekildi. Ama son on yıldır bu kürsüde defalarca ‘Enflasyonu hafife alıyorsunuz, bu enflasyon hızla bozulur’ uyarısında bulundum ve maalesef bunu yaşadık. Enflasyon öyle kötü bir şeydir ki her şeyi bozar, hukuk sistemini bozar, kamu düzenini bozar, ahlakı bozar, geliri az ve sabit olanları ezen en adaletsiz vergilendirmedir. Yoksuldan çok, zenginden az vergi almakta, kaynak dağılımını bozmakta, kaliteli ve istikrarlı büyümeyi, verimli yatırımları engellemektedir.

Hükümet bugün bir şey uydurdu: ‘Büyümenin sonucu enflasyon var’ diyor. Türkiye büyüme ve enflasyon arasında bir seçim yapmak zorunda değil. Bu konuda tecrübemiz var, AK Parti hükümetleri döneminde tecrübemiz var. Yüksek büyüme ve düşük enflasyonu aynı anda yaşamak son derece mümkün. Bunu zaten dünya yapıyor ama ne yazık ki iktidar 1970’lerdeki tartışmaları milleti yanıltacak şekilde günümüze taşımak istiyor, bu hiçbir şekilde geçerli değil.

“TÜRKİYE’NİN YAŞADIĞI BU ENFLASYON, TÜRKİYE’NİN KÖTÜ YÖNETİMİNDEN KAYNAKLANAN BİR ENFLASYONDUR”

Temmuz 2018’de bu ucube parti başkanlık sistemine geçti. Karşılaştırmalarımı genel olarak Haziran-Temmuz 2018 ve bugün son veriler itibariyle yapacağım. TÜİK verilerine göre 2018 yılı Haziran ayında tüketici enflasyonu yüzde 15,4 oldu; Ekim ayında bu, bugün açıklanan Kasım ayı rakamları olan 84,4’e kıyasla 85,5 idi. Bu sistem tüketici enflasyonunu yüzde 15’ten yüzde 84’e çıkardı. Yurt içi üretici enflasyonunda Ekim ayının prestijiyle yüzde 157,7 ile aslında tüm zamanların en yüksek enflasyonunu gördük. Hani ‘Bütün zamanlar…’ derken evet bu millete tüm zamanların en yüksek enflasyonunu yaşattınız. Bu enflasyonu yüzde 30 civarında yakaladınız; bugün yüzde 157 üretici fiyatları enflasyonu ve yüzde 84 tüketici fiyatları enflasyonu yaşıyorsunuz.

Tarım maliyetleri de cabası. Haziran 2018’de tarımsal maliyetlerdeki yıllık artış yüzde 19,5 oldu; şu anda yüzde 128,6. Bazen bahane olarak şunlar söyleniyor: ‘Yaşadığımız enflasyonun nedeni dünya. Dünya son kırk yılın en yüksek enflasyonunu yaşıyor.’ Evet dünyada enflasyon sorunu var ama bizim enflasyonumuz değil. Dünya çapında enflasyon. 2022’de yüzde 9,1; neden 84’ümüz var? ENAG’a kıyasla yüzde 170. Ülkemizde enflasyon neden yüzde 157? Buna bir cevap verin Sayın Oktay. Bizi işe alıyorsunuz ve eski defterleri açıyorsunuz. Cevap vermediğiniz sürece konuşmanızın hiçbir değeri yoktur. Dolayısıyla bu enflasyon dünya kaynaklı bir enflasyon değildir. Türkiye’nin yaşadığı bu enflasyon, Türkiye’nin kötü yönetiminden ve Türkiye’nin kendi sorunlarından kaynaklanan bir enflasyondur.

“TÜRKİYE’DE ‘ÇALIŞAN YOKSULLAR’ KAVRAMI İLK KEZ AK PARTİ HÜKÜMETLERİ DÖNEMİNDE TANIŞTI”

‘Enflasyon her şeyi bozar, enflasyon dar gelir sabit gelirleri ezer’ dedik. Yine TÜİK rakamlarıyla söylüyorum 2018 2. çeyrekte milli gelir çalışanlarının payı yüzde 31,5. Bugün 2022’nin ikinci çeyreği itibariyle bu yüzde 22,6’ya düştü. Bu ucube sistemde çalışanlar milli gelirden aldıkları payın 1/3’ünü kaybetti. Bu canavarca sistemin milleti ve emekçileri nasıl yoksullaştırdığını görmek gerekir. Bu kompozit kaplar buraya düşerse bu kazık başka birinin cebine giriyor; Valla taraftarın cebine gidiyor bu pay kira dairesinin cebine gidiyor.

Kişi başına, daha doğrusu çalışan başına bakarsak bu dört yılda yıllık kayıp 50 bin lira. Olağan enflasyonun ölçülmemesi, düşük enflasyona göre artması ve her altı ayda bir fiyat ayarlaması yapılması bunun temel nedenlerinden biri bunu da koymak lazım ve bu durumda görüyoruz ki Türkiye, ‘çalışan yoksul’ kavramıyla ilk kez AK Parti hükümetleri döneminde tanıştı. İnsanın işi var, çalışıyor ama fakir, bırakın fakirliği, açlığın sonu yok. Bugün işçilerin yüzde 65’i asgari ücretten gelir elde ediyor, maaş alıyor ve asgari ücret bugün açlık sınırının 2 bin 285 lira altında.

“DÖRT BUÇUK YILDA HİÇ BİR MESAFE ALINMADIĞINDAN HABERLER İŞSİZLER ORDUSUNA KATILDI”

En önemli göstergelerden biri işsizlik ve istihdam verileridir. İş bulamadığı için morali bozulan bir insan, ‘İş bulamayacağım için iş aramıyorum bile’ diyor. İşsizlerin kralı bu, ‘Ümidim olmadığı için iş bile aramıyorum’ diyor. Şimdi baktığımızda atıl işgücü oranı 2018’in ikinci çeyreğinde yüzde 15,8’di, bugün ne durumda? 2022’nin üçüncü çeyreğinde yüzde 20,9’a çıktı. İşsizlik oranında yüzde 25’e yakın oransal bir artış var. Şimdi ‘istihdam arttı’ diyorlar. Bu dört buçuk yıllık süreçte 4,5 milyon insanımız 15 yaş üstü ve çalışma çağındaki nüfusun iş gücüne katıldı. Sadece ne kadarının kullanıldığını biliyor musunuz? 872 bin kişiye. Yani artan nüfusun, çalışma çağındaki nüfusun sadece 1/5’ini istihdam edebilen bir sistem, bu sistemin görülmesi gerekiyor. İstihdam açısından biraz artış var ama ilginç olan çalışılan saatlere baktığınız zaman. Bir yerde istihdam artıyorsa çalışılan toplam saat, toplam saat artmaz mı? 2018’in ikinci çeyreğinde haftada 1 milyon 263 bin saat çalışılırken dört buçuk yıl geçti ve 2022’nin üçüncü çeyreğinde bu 1 milyon 254 bin saate geriledi. Dolayısıyla verilerde bir sorun var ve istihdamda dört buçuk yıldır bir gelişme yok ve işsizler ordusuna yenileri katıldı.

“BU SİSTEM 253 MİLYAR DOLARLIK ÜRETİMİ BU MİLLETE GÖTÜRÜYOR”

Bugün hükümetin rakamlarını kullanıyorum, 2022 sonunda milli gelirin 808 milyar dolar olduğunu söylüyor. 2017’ye kıyasla bu ne biliyor musunuz? Reel’e çevirdiğimizde 253 milyar dolarlık bir azalma var. Bu milletin 253 milyar doları nerede? Bunun hesabını burada vereceksiniz, burada konuşacaksınız. Bu sistem bu milletin üretimini 253 milyar dolara çıkardı. Kişi başına baktığımızda bu düşüş yüzde 24’lük bir düşüş. Bu çok önemli bir azalmadır. Kişi başına baktığımız zaman bu milletin ortalama 3 bin 722 doları bu sisteme gitti. İşte bunun cevabını vereceksiniz ama maalesef onlara cevap vermiyorsunuz.

1 Temmuz 2018 tarihinde dolar kuru 4 lira 62 kuruş iken bugün itibariyle dolar kuru 18.65 kuruş 4 katına çıkmış, Türk parası pula dönüşmüş ve bunda yüzde 75 değer kaybetmiştir. sistem. ‘Dolar tüm dünyada güçleniyor’ diyorlar. Dolar tüm dünyada güçleniyorsa diğer ülkelerin para birimlerinin dolar karşısında bu kadar değer kaybetmesi gerekir. Onlarda böyle bir şey var mı? 2018’de çok konuşulan bir şey vardı, kırılgan beşli; Türkiye o kırılgan beşliden biriydi, diğerleri: Hindistan, Brezilya, Endonezya ve Güney Afrika. Temmuz 2018 ve bugün itibariyle dolar, kırılgan beşli para birimleri karşısında sadece yüzde 24 değer kazandı. Türkiye’de yüzde 303 kur artışı ne oldu. Onun için kimse bana ‘Bu dünyadan gelen bir şey, dolar güçlendi, böyle oldu’ diye övünmesin.

“BUGÜN TÜRKİYE’NİN NET REZERVİ EKSİ 60 MİLYAR DOLAR, SIFIRIN ALTINDA”

Bir rezerviniz varsa, paranızın değerini korursunuz. Temmuz 2018 başında Türkiye’nin net rezervleri 30 milyar dolar. Yüksek değil ama yine artı 30 milyar dolar. Bugün itibariyle Türkiye’nin net rezervleri eksi 60 milyar dolara, yani sıfırın altına indi. Rezervleri bu kadar çarçur ederseniz, bu tarafa satarsanız, saçma sapan politikalarınıza yem olursanız, Türk parası, Türkiye’nin rezervlerini böyle böyle değersizleştirir. Üstelik ihracatçıların döviz gelirlerine el konulduğu halde bu eksi 60 milyar dolar yani bu sermaye kontrollerini yapmasaydın zaten işler çok daha kötüye gidecekti. Bugün Sayın Oktay yaptığı konuşmada ‘Liraizasyon stratejisi’ Liraizasyon nerede? Bunun en büyük göstergesi nedir? Bankalardaki mevduat ister döviz olsun, ister Türk Lirası olsun. Haziran 2018; Yabancı para mevduatın toplam mevduata oranı yüzde 48,3’tür. Bugün KKM’yi de dahil ettiğimizde bu oran nedir? yüzde 72 Bugün mevduatın yüzde 72’si Türk lirası değil dövizde ve sen hala liralaşma stratejisinden bahsediyorsun. Türkiye’de dolarizasyon arttı ve Türk lirasından kaçış başladı.

“BUGÜN TÜRKİYE’DE ÇOK YÜKSEK BİR İKİZ TANIMI VAR”

Bu hükümet Türkiye’ye bir utanç daha getirdi ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç olmayan bir şey oldu. Bugün Türkiye’de çok yüksek bir ikiz açık var. Ekonomistler bilir, buna literatürde ‘ikiz açık’ denir. Türkiye aynı anda hem kamu açığı, hem bütçe açığı, hem de ödemeler dengesi veya cari açık yaşıyor. Ben hükümetin rakamlarıyla söylüyorum ki yılsonu gerçekleşmeleri bu rakamların üzerinde olacak. ‘2022’de bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 6,4 olacak’ ve ‘Cari açığın milli gelire oranı yüzde 5,9 olacak’ diyor. Türkiye hiçbir zaman ikiz açık yaşamadı. Mesela 90’lı yıllarda kamu açığımız yüksek, cari açığımız düşüktü. AK Parti iktidarının ilk dönemlerinde kamu açıkları düşürülürdü, kamu açıklarının hatta sıfırlandığı yıllar oldu, şu an o başka bir konu, o başka bir konu ama sonra cari açık yüksekti. , kamu açığı düşüktü ama Türkiye bu iki açığı hiçbir zaman aynı anda yaşamadı. ve rezerv para birimi olan hiçbir ülke bu 2 açığı kaldıramaz. Bugün yaşadığımız ekonomik sıkıntıların temelinde sizin Türkiye’ye getirdiğiniz darboğaz var. Tabii bu durum, güven eksikliği, demokrasi açığı, hukuk açığı ve hükümet açığı ile birleştiğinde içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Şimdi elimizde detaylı rakamlar, bütçe açığı rakamları var. 2017 sonu; 47.8 milyar lira. 2022 sonunda hükümet ‘461 milyar liraya çıkacak’ diyor. Gösteriye, bu ucube sistemin Türkiye’yi getirdiği noktaya bakar mısınız? Bütçe açığının 9,65 katı.

“BU GÜÇ, ‘İMF’DEN BAHSETMEDEN ‘IMF’ TIKLAMASI YAPMAKTIR”

Hükümetin belgelerinde ‘kamu dengesini program belirler’ diye bir söz var. Bu program tarifi nedir? Bu IMF reçetesidir. Biliyorsunuz bu hükümet “IMF” kelimesini anmadan “IMF” yapıyor. ‘IMF tanımı’ demek yerine ‘program tanımı’ diyor. Yani burada ‘IMF tanımı’ dürüstçe söylemesek de önemli bir göstergedir. 2017 yılında Türkiye’nin IMF tanımlı faiz dışı istikrarı 32,2 milyar lira oldu. 2022 sonunda bu 712 milyar lira; IMF tarifesi ile Türkiye’nin faiz dışı dengesi 22 kat artıyor. Milli gelir oranına bakalım. Hatta oradan baktığımızda yüzde 1’den yüzde 5,3’e çıkıyor. Yani milli gelire oranı bile; Kamu dengeleri, faiz dışı kamu dengesinin milli gelire oranı son dört yılda 5,3 kat arttı.

Bütçede bir bozulma var ama KİT’lerde daha büyük bir bozulma var. Çünkü bu hükümet ‘Artık gidiyoruz’ dedi; KİT’leri yağmalamaya başladı, KİT’leri çiftlik gibi gördü, KİT’lere korkunç yöneticiler getirdi, beceriksiz insanlar getirdi. 2017’de IMF, faiz dışı KİT istikrarında açık vermek şöyle dursun, 535 milyon lira fazla verdi. Bugün geldiğimiz noktada yine hükümetin rakamlarına göre KİT’in istikrarı 2022’de 423 milyar lira açık verecek. çünkü biri artı, biri eksi. Kaç kere sonsuz bir artış var, KİT’in istikrarında bozulma var. Bu bir yağma zihniyetidir.

“TÜRKİYE’NİN KAYNAKLARI YURT DIŞINA AKIYOR”

AB tanımlı borç stoku, yine aynı şey; 10 puana yakın arttı, merkezi yönetimin iç ve dış borç stoku bu 4 yılda 4 kat arttı ama daha da önemlisi burada bir kez daha söyledik, Türkiye’nin ileriye dönük iç borç yükümlülüklerine olan ilgi arttı. Müdür. Hazine tefecinin elindedir, tefecinin eline geçmiş ve tefecilerin eline geçmiş bir hazine; bunun başka bir açıklaması yok. Haziran 2018’de Türkiye’nin o dönemden sonraki dönemde iç borç faiz ödeme yükümlülüğü 348 milyar lira oldu. Bugün 2 trilyon 564 milyar lira. Şimdi bunu vergiye oranlayalım yani topladığımız vergi ile bu faiz yükümlülüğünün tamamını sileriz dersek silebilir miyiz? 2018 yılı Ekim ayında faiz yükümlülüğümüzün vergiye oranı yüzde 90 oldu. Çok yüksek ama Ekim 2022’de yüzde 127 idi. Yani şu anda vergilerimiz faiz yükümlülüğümüzü karşılamaya yetmiyor ve bunun üzerine yüzde 27 daha fazla paranız olması gerekiyor. Bu yüzden bir tefecinin eline geçti diyorum. 2010 yılında 4,3 trilyon lira olan Türkiye’nin borç stoku, bugün bu sistemde 16,5 trilyon liraya ulaştı.

Türkiye’nin kaynakları dışarıya akıyor. Bir ülkeyi kötü yönetirseniz, güveni zedelerseniz, belirsizliği artırırsanız, dış borçlanma faizleriniz yükselir. En son Eurobond tahvilinde yüzde 10 borçlandı. Bu ülkede %10 dövizle borçlandınız. Diğer ülkeler kendi yerel para birimlerinde yüzde 3 veya yüzde 5 borç alırken, siz yüzde 10 dövizle borçlandınız. Neden? Niye? Çünkü ‘CDS primi’ dediğimiz borcu ödememe riskini gösteren primler bu 4 yıllık süreçte 4 kat arttı. Bu da milletin emeğinin yurt dışına taşınması demektir.

“BUGÜN GELDİĞİNİZ NOKTA İÇİN MOODYS’İN KREDİ NOTUNDA SON 4 YILDA 4 ADIM DÜŞÜRDÜK”

Kredi derecelendirme kuruluşları var. Bunlar Türkiye ile ilgili notlar veriyor. Türkiye için iyi notlar verdiğinde gururla konuştun. ‘Türkiye yatırım yapılabilir seviyeye geldi’ dediniz. alkışladık Ben o zamanlar bürokrattım. Çok işimiz var ama sen hepsini boşa harcadın. Bugün geldiğiniz noktada Moodys’in kredi notunda son 4 yılda 4 basamak geriledik. Fitch’in kredi notunda son 4 yılda 3 sıra geriledik. S&P’de de 2 sıra düştük. Moodys’e göre en kötü yatırım yapılabilir seviyenin 6 sıra, Fitch ve S&P’ye göre ise 5 sıra altındayız. Bu yüzden kredi notumuz çok düşük. Ne anlama geliyor; Ödediğimiz faiz çok yüksek, olağanüstü bir şekilde yurtdışına para transferi yapıyoruz.

Hukuk dizininde dört yıl olarak söylüyorum, bu ucube sistemde 16 basamak bozulduk. Gidecek neredeyse hiç kalmadı. İyi haberler gelirse, Nabati’nin dediği gibi ‘bundan sonra daha kötüye gitmeyeceğiz’, tüm uluslararası göstergelerde son sıradayız. Hükümet yetkisinin sona erdiğini belirten 139 ülke var, hükümet yetkisinin sona ermesinde 134. sıradayız. Yani devletin gücünün en az sınırlandığı bir sistem bu, dolayısıyla kimsenin mazeret gösterip ‘Bu önledi, bu engel oldu’ demeye hakkı yok. 4 yılda yolsuzluk algı endeksinde 15 sıra, özgürlük endeksinde 49 sıra kötüleştik. Türkiye insan özgürlüğü endeksinde 55, ekonomik özgürlük endeksinde 18, yönetişim endeksinde 23 sıra geriledi.

“TÜRKİYE’NİN MUTLULUK SIRASINDA 43 ADIM BOŞA GİRDİ, ARTIK GİDİLECEK YER YOK”

Küresel rekabet edebilirlik endeksinde 8 sıra ve memnuniyet sıralamasında 43 sıra o kadar karıştı ki, temelde gidecek yer yok. Daha kötüye gidemeyiz. Emniyet ve güvenlik endeksinde 36 sıra kötüleştik. Bunlar Türkiye’ye yakışmıyor. Bunu kalbimiz sızlarken ve ciğerlerimiz yanarken söylüyoruz. Türkiye’de kişisel özgürlük endeksi 41 sıra, sosyal sermaye endeksi ise 40 sıra kötüleşti.

Öyleyse bunun neden olduğunu düşünmelisin. Bunun temel sebebi Parti Başkanlık Sistemidir. Bunu söylemiyorum; Sayın Erdoğan iyi yönetiyordu, iyi bir cumhurbaşkanı ya da başbakandı, bu sistem geldi, işler ters gitmedi. Sayın Erdoğan kötü yönetiyordu, bu sistem korkunç yönetimi kurumsallaştırdı.

AK Parti’nin elde ettiği tüm kazanımlar bugün geldiğimiz noktada heba oldu. Yine ‘çözeceğiz’ propagandası yapılıyor. Böyle bir şey yok, çözemezsiniz. Artık onu çözecek araçlara sahip değilsin. Çünkü kadronuz yok, ekibiniz yok, programınız yok, artık size güven kalmadı. Güvenini kaybettin. Güven ruh gibidir, bıraktığı bedene bir daha asla girmez. Artık temizliğinizi ve iyi niyetinizi kaybettiniz. Hani ‘Yetki ver, etkisini gör’ derdiniz. Evet millet yetkiyi verdi ama maalesef etkisini çok acı bir şekilde gördüler.

“LÜTFEN SİYASİ İTİRAFLARI BİR ARAYA BIRAKIN VE BU BAŞARISIZLIĞIN NEDENLERİNE GİDİN”

Özetle bütüncül yaklaşım yok, akıl kayboluyor, istişare yok, hukuk yok, hukuk yok, kurumlar çalışmıyor ve itibarsızlaşıyor, güven kayboluyor, belirsizlikler had safhada, özgürlükler kısıtlanıyor, piyasa işlemez, iş ortamı kötüdür, devletin sınırsız yetkileri vardır, halkına verilmeyen ve yolsuzluğun sürekli arttığı bir ülkede refah olmaz, gelişme olmaz, gelir dağılımı bozulur, ekonomik sorunlar çığ gibi büyüyecek, yoksulluk ve sefalet artacak ve bu başarısızlığın hiçbir mazereti olamaz. Lütfen siyasi kısır çekişmeyi bir kenara bırakıp bu başarısızlığın nedenlerine inelim ve kaybı görelim.

Fuat Oktay Bey’in konuşmasını dinledik, hep bahaneler uydurdu; Şimdi, zamanım oldukça, onlara da cevaplarım var. Senin makamın mazeret üretme yetkisi değil, o makam icra makamıdır, orada ifa edeceksin. Hala bahaneler uyduruyorsun; dış güçler, iç güçler, bu güçler, bu güçler, enflasyon yok, hayır, bilmiyorum… Oktay Bey, ‘Pandemi oldu efendim’ dedi. Abi pandemi tüm dünyayı etkisi altına aldı. Sıralamalarımız neden bozuldu? Ülke enflasyonu ortalama yüzde 9 iken neden bizim enflasyonumuz yüzde 84’e çıktı? ‘Pandeminin ekonomik boyutunu yanlış ele aldığımızı söyledik.’ Bugünkü sıkıntıların temellerinden biridir ama doğru mücadele etseydin bu kadar sıkıntı çekmezdik.

“TÜRKİYE’NİN TÜM MAKROEKONOMİK İSTİKRARINI YOK ETTİNİZ, BİLİNÇLİ YAPTINIZ”

Öte yandan gelir kaybını telafi edelim dedik, yapmadınız, kredileri pompaladınız, Türkiye’nin bütün makro ekonomik dengelerini alt üst ettiniz; bilerek yaptın. Pandemi döneminde küresel likidite bollaştı, pandemi dönemi bize fırsatlar sundu ama Türkiye’ye para gelmedi. Türkiye’de güveni bitirdiğiniz için tedarik zincirinde aksamalar oldu. Coğrafi konumumuz nedeniyle bu tedarik zincirindeki aksama nedeniyle Türkiye bundan faydalandı ama siz yine de ‘pandemi’ diyorsunuz. Küresel ölçekte baktığımızda böyle bir mazeret yok çünkü pandemi Türkiye’yi sadece olumlu etkiledi. ‘Düşmanlarımız var’ Biz bu coğrafyada yeni değiliz, bin yıldır bu coğrafyadayız ve bin yıldır düşmanlarımız var. Ülke yapısını zayıflatırsanız, Rusya’da birileri pencereyi açarsa Türk ekonomisi yatağa düşer.

“Rusya-Ukrayna Savaşı var.” Savaş aniden mi çıktı? Bir yığınak vardı, herkes biliyor ki bu savaş bir yıl sonra gelecek; Neden önlem almadın? Rusya’da savaş var. Rusya’nın enflasyonu nedir? En son, Kasım ayı enflasyonu %12,6 idi. Savaşan ülkenin enflasyonu %12,6 idi. Ukrayna’nın enflasyonu nedir? yüzde 26.6 Enflasyonumuz neden 84? Böyle bir şey olabilir mi? Özrünüz suçunuzdan daha büyük, söyledikleriniz bu ülkenin ayıbıdır. ‘Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle enflasyonumuz yükseldi veya paramızın fiyatı düştü’ diyorsunuz. Rus rublesini 1 Temmuz 2018 ile kıyaslayayım ve o zamandan bu yana yüzde 2,4 değer kazandı ve fiyatını kaybetmedi.

“BU ÜLKENİN ENERJİ BAĞIMLILIĞI SORUNUNU 20 YILDA NEDEN ÇÖZDÜNÜZ?”

Böyle olursa, böyle olmazsa böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil. ‘Enerji ithal ediyoruz’ Enerji ithal etmeye bugün mü başladık? Türkiye güce bağımlı bir ülke, neden bu ülkenin güç bağımlılığı sorununu yirmi yıldır çözemediniz? Yirmi yıllık bir hükümet hala ‘Enerjiden kaynaklı sıkıntı vardı’ diyor. Hayır, elektrik faturamız artmasaydı cari açığımız olmayacaktı. Önünüzde bu elektrik faturası var. Cari fazla vermek için bilerek ekonomik program uyguladınız, bir saçmalık yapıldı ve Türkiye bugün bu hale geldi. Yani biz bu faturayı ödeyeceğiz, bu doları bulmanız gerekiyor ve gözden ırak.

Avrupa Birliği de güce bağımlıdır; Ticaret rakamlarına baktım, elektrik ithalatı artmış. Güç enflasyonunda Avrupa Birliği ortalaması yüzde 39,4; yine EUROSTAT rakamlarına göre Türkiye’de yüzde 146,8. Bunu nasıl açıklarsınız? Siz de ‘Biz sübvansiyon yapıyoruz’ diyorsunuz. Bunları bu vesileyle kabul etmek mümkün değil.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Vip elit Bağcılar escort Bayan numaraları
Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort